Çok sıkıldım. Nasıl sıkıldım anlatamam ama resmini çizebilirim. Hayır resmini de çizemem. Bir de neden çizeyim zaten sıkılmışım. Sağ avucun kaşınıyorsa para gelecek, sol avucun kaşınıyorsa çıkacak derler ama sen komple kaşınıyorsan bunun için yapacak hiç bir şey yok. Bugünlerde böyle biraz kaşınıyorum. Yapacak şey az da değil aslında ama çok da sayılmaz. Yani nasıl desem biz bize takılıyoruz. Boktan hayatlarımızı ip atlayıp, top oynayarak geçiriyoruz demek isterdim ama bunlar da 30 yıl öncesinde kaldı. Yakın zamanda, yakın olmayan zamana dair bir çok düşünce ile boğuştuk. Bu düşünceler bizi bir oraya bir buraya savurdu ve şu an buradayız. Yaptıklarımızı da neden yaptığımızı hatırlamadığımız gibi söylediklerimizi de neden söylediğimizi umursamıyoruz. Artık tüm bunlar pek de bir şey ifade etmiyorlar, özetle ağızdan çıktıkları anda buharlaşıp havaya karışıyorlar ve biz onları yeniden soluyoruz. Bu sonsuz döngü hiç bitmiyor. Neden yaptığımızı bilmediğimiz şeyleri defalarca yapmakla geçiyor hayatımız. Bu şuna benziyor: Aslında hiç bir yerin kaşınmıyor ama sen bir anda ayağının üstünü kaşımaya başlıyorsun ve böylece daha çok kaşımanı istiyor sonra daha çok kaşıyorsun. Bir anda bir bakıyorsun ki ayağın deli gibi kaşınıyor, buna engel olamıyorsun. Ayak o noktadan sonra sana hükmetmeye başlıyor. Ortada bir bok yokken, bir anda yapılan şeyler bir zorunluluk olarak üstüne yapışıyorlar. İnsiyatif almak bir yana, artık senin bir seçim şansın kalmıyor ve bu sürekliliğin köpeği oluyorsun. Ama sabret yakında devran döner, devran döndüğünde biz de evlerimize dönebiliriz.
Kart Prenses
Eserekli ruh halime ayak uydurabilenler takip edebilir... Bence bir sakıncası yok...
13 Nisan 2025 Pazar
Yekyekyek Kımon Yekyeyekyek
1 Ekim 2024 Salı
Sence kudurur muyum?
Bugün fuardaki kesilmiş bir ağacın kütüğüne oturdum. Benim gibi 1.76 boyundaki bir kadının içinde küçücük kaldığı bir kütük. Ve oturduğum yerden bir başka ağacın kütüğünü izledim. Onun kökünü yok etmeye çalışmak demek etrafındaki 500 m2 lik alandaki toprağın tümünü kaldırmak demek olduğu için kökü her zaman görünür bir şekilde yüzeyde kalacak. O kadar yaşlı ve o kadar güzel ki… Bu devasa ağacın kütüğünün tam dibinde bir fidan daha yeşermiş. Sanki hiç bir yere gitmedim küllerimden doğuyorum dercesine. O ağaca uzun süre baktım. Bu dünyayı ne kadar çok sevmiş o ağaç diye düşündüm. Yerinden kıpırdamadan bir yerde durabilmek ve gövdesi ortadan kaldırılsa da tüm gücüyle var olmaya devam etmek. İbretlik değil mi…
Sonrasında Alsancak’ta yazı yazdığım kafeye geldim. Burası rock müzik dinleyip lise öğrencileriyle kahve içebileceğin bir yer. Sabah saat 11’de olsa Nirvana dinleyip yazını yazabilirsin. Telefonunun şarjı bittiğinde şarj aleti ödünç alabilirsin ve Scooter ını bağlayıp yürüyüş yapabilirsin. Öyle bir yer. Hatta kahvaltını yanında getirip kahveni içerken getirdiklerini yiyebilirsin.
Bu aralar tek istediğim şey okumak ve yazmak. Gerçekten bu ikisini yapmak bana çok iyi geliyor. Ne kadar boktan, sıkıcı, uzun, saçma ya da avam olduğu önemli değil. Sadece yazmak istiyorum. Yazdıklarımı tutmak istiyorum. Tek derdim yazabilmek.
Fuarda sevmeye çalıştığım kedinin beni tırmalaması üzerine tam karşısındaki pastaneye girdim.
- Kolonyanız var mı? Kedi tırmaladı da…
- Kolonya var kullanabilirsiniz ama hemen bir hastaneye gidip kuduz aşısı olun, hayvanı da göz altında tutun. Yoksa bir süre sonra sizi boğar.
- Boğar mı?
- Evet bir süre sonra boğuluyorsunuz.
- Ölümümüz kediden olsun be. Uzat kolonyayı…
Hayvan dediği sevmeyi bıraktığım için sinirlenen ve sinirini de elimden çıkaran bir velet. Belki de annesinin terk ettiği anı hatırladı, eşyalarımı toplayıp oradan ayrılmaya çalıştığımı görünce travması depreşti. Celallenip yapıştırdı patisini. Tüm derdi güvenli bir yer, yemek ve sevilmek. Herkesin derdi de bu sanırım. Kediler bu hayatı çok basit yaşıyor. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
10 Kasım 2021 Çarşamba
Sinek mi Sinem mi?
Yine uzun zaman oldu. Dolar olmuş 9,79 Euro desen 11,27 Türk Lirası. Geçen gün Tuğba Kuruyemiş'ten kaju aldım (evet çünkü nenem de kaju yerdi). 100 gramı 20 TL. Kazandığımıza kaybettiğimize hiç girmiyorum. Şükretmek en temiz kurtuluş. Yani diyeceğim o ki, tüm bu gelişmelerin yaşanmasına neden olacak kadar zaman geçmiş aradan.
Şimdi hatırlamıyorum belki önceki yazılarımdan birindeydi. Ya da düşündüm de yazmadım. Hiç bilemiyorum. Kara sinekleri insanlara benzetiyorum diye bir şeyler zırvalamıştım. İşte hayatıma giriyorlar da çıkmıyorlar da yok efendim gazetenin ucuyla ittiriyorum da... Ne kadar da empatiden yoksun bir yazıymış ya. Oysa ki ben de cama konmuş kara bir sineğim. Yolumu bulamadığım için çırpınıyorum. O kadar çok ses çıkarıyorum ki, inliyorum, ağlıyorum, bağırıyorum. Duyan yok. Yolumu bulamıyorum. Aradaki camın ne olduğunu anlayamıyorum. Gerçeklikle aramdaki bir engel gibi soğuk ayaklarımın altında öylece duruyor. O cam benim gerçekliğim oluyor sonunda ona sadece sığınmıyor aynı zamanda yapışıyorum. Ne içerde ne de dışarda gibiyim. Söylenip duruyorum. Bir oraya bir buraya koşuşturuyorum. Gittiğim yer beni olduğum yerden ayırmıyor. Büyülenmiş gibiyim. Artık buna Berlin sendromu mu dersin, Stockholm sendromu mu bilemiyorum. Gerçeklikle aramdaki o ince tabakanın müptelası olmuşum. Aslında pencereyi birisi aralamış. Onu dahi görecek halde değilim. Sonuna kadar açık olsa da kalırım burada. Söylene söylene, çırpına çırpına dolaşır dururum. Eliyle yol gösteriyor. Yok. Hem hadi diyelim ki çıkmaya niyet ettim. Kim geçecek o pervazı. Yapıştım bir kere bırakmam. O da beni bırakmıyor artık. Buradayım. O gazeteyi tüm vücudumla karşılayana dek hiç bir yere gitmiyorum.
15 Mayıs 2021 Cumartesi
İstersen Hiç Başlamasın
19 Ağustos 2020 Çarşamba
Buradayım Hayat. P.S.: I love you
18 Nisan 2020 Cumartesi
Sosyal İzolasyon... Hiç öpmeyeyim canım ya...
13 Nisan 2019 Cumartesi
Pembe Panjur Evlendirme Sitesi
Merhaba Sevgili Okumayan Kitlem,
Nasılsa okumuyorsun diye öyle danalar gibi ne istersem yazıyorum, çok hoşuma gidiyor. Bugün Pembe Panjurlu Evlendirme Sitesi'ndeki maceralarımı buraya yazacağım. Toplamda bu macera bir buçuk saate yakın sürdü. Al sana hayatımdan çalınmış bir buçuk saat daha... Çalıştığım çeviri bürosu sağolsun, bu Cumartesi gecesi evde penis ameliyatları ile ilgili web sitesi sorularını tercüme ediyorum. Tahmin edebilirsin ki aşırı eğlenceli bir iş. Kariyerime renk katıyor. Diyetime bile katkısı oluyor. Çeviriyi yaparken yemek, içmek filan hiçbir şey aklına gelmiyor. Hatta seksten bile soğuyorsun öyle de bir avantajı var. Dedelerin cinsel problemleri o kadar zevkliymiş ki, ben de o kadar eğleniyorum ki, bu renkli çeviriden beynim yandığı için pembe panjur evlendirme site'sine üye oldum. Üye olur olmaz bana uyumlu olan eşleşmelerimden hemen mesajlar gelmeye başladı. Allahım nasıl bir algoritmaya göre tasarlandıysa bu site, dünya üzerindeki tüm ecüş bücüşler benim ruh eşimmiş. Arka arkaya mesaj yazmaya başladılar. Mesajlar şöyle başlıyor: "Merhaba Asya Hanım. (Asya Hanım ordaki sallama takma adım) Ciddi düşünüyorum. Evlilik yolunda gidecek bu sohbette bana bir şans verir misiniz?" Evlilik yolunda sohbet gidebilir mi diye adam benden izin alıyor. Ne kadar da hoş :))) Kötünün iyisi bir çocukla konuşmaya başladık. Bana ismini soyadını verdi. Girdim Instagramdan, Facebook'tan profilini kurcaladım. Aynı karanlık profil fotosu, masada sigara ve viski fotosu, Galatasaray bayrağı. Dedi ki şimdi sıra sende. Evet şimdi sıra bende deyip, üyelik iptali butonuna bastım. Allahım sanal dünyada bile evlenmek isteyen tüm erkekler kro ve tipsiz :). Bu bir işaret olabilir mi? Tinder'daki çocuklar taş gibi neden? Çünkü işin ucunda seks var. Sex sells baby sex sells.
25 Mart 2019 Pazartesi
Sizin orda kedi maması kaç tl?
Eeee bahar geldi. Bu kaçıncı bahar? Benim 37. olması lazım. Kedim instagramda fenomen olacak ben de çok para kazanacağım :)) Zeka seviyesi 5. Yani kedinin sahibinin tabii ki. Yoksa kedi zeki.
Az önce kendime un helvası yaptım. 20. işimden de ayrıldığımı söylemişmiydim? Tamam o zaman şimdi söylüyorum. Ben bunları yazarken kedim de yeni yıl bitince nereye sokacağımı bilemediğim yılbaşı ağacını kemiriyor.
Evden neredeyse hiç çıkmıyorum. Temel ihtiyaçlar olmasa (kedi maması, kedi kumu vs. gibi) herhalde evden hiç çıkmazdım. Günlerim Zeki Müren'in Bodrum günleri gibi geçiyor, belki bir tık daha renksizdir. Boş zamanım olsa şunu yaparım, bunu yaparım dediğim hiçbir boku yapmıyorum. Biraz kitap filan okuyorum o kadar. Geçenlerde de bir tercüme geldi. 13 sayfa web sitesi çevirdim 150 tl aldım. İnanılmaz karlı bir iş :))) Düşünsene 130 sayfa çevirmiş olsam 1500 alıcam 1300 sayfa çevirsem 15000. Sonra da altı nokta körler derneğine gider üye olurum herhalde. 20 lira olan kedi mamasına zam gelmiş, olmuş 35 tl. Kazıkçı veteriner ağzımıza sıçıyor. 1 kiloymuş 1 buçuk olmuş. Ulan o zaman 30 tl olması gerekmez mi? Tosunum aç kalmasın diye uğraşıyorum. Küfretmeyeyim diyorum ama ben böyle adaletin taaaaaa...
6 Mart 2019 Çarşamba
Ofiste evcil hayvan olarak ayı besliyoruz... (Kolay olmuyor)
9 Şubat 2019 Cumartesi
Your ego is my lego
6 Aralık 2018 Perşembe
Yazar olmak yolunda...
12 Ekim 2018 Cuma
Kafa açıyoruz...
23 Eylül 2018 Pazar
Bi siktir...
Otel odasında tek başıma geçirdiğim ikinci doğumgünüm. İlkinden farkı kendimi artık çok daha yalnız hissediyor olmam. Bunları şikayet etmek için değil sadece iş olsun diye yazıyorum. Kedilere yakınlaşıp insanlardan uzaklaştığım o yaşa geldim sanırsam. Kediler de az göt değil. Her gün sev, ilgi göster, mamasını önüne koy, elini tırmalasın dişini batırsın totoşlar :) Bahçedeler iyi ki de boklarını temizlemiyorum hiç olmazsa. Zaten 1+1'de bok kokusundan boğulurdum herhalde. Şimdiye kadar yazdıklarımdan anlayacağın üzere pek de öyle matah bir şey yapmıyorum bu aralar. Yaşamın anlamını bolca sorgular oldum. Ankara'ya geldim geleli bir sürü mal adamla tanıştım. Yine hiçbiri ile kafam uyuşmadı. Biri hariç. Onun da benimle kafası uyuşmadı. İsmail YK şarkısı gibiyim amk. Beni beğeneni ben beğenmiyorum benim beğendiğim beni beğenmiyor, yoksa ben tipsizmiyim he?
Bu aralar götümü yere zor koyduğum için orası senin burası benim gezdim. Sonucunda ne oldu? Nezle oldum. Alkazar'dan kaçış filmindeki resim fırçaları elinden alınmış Duck gibiyim. Kasımpatımı bırakacak bir Frank arıyorum. Kısacası hayat git gide zorlaşıyor. Uzun zamandır ertelediğim "dönüşüm muhteşem olacak planını" artık devreye sokmanın zamanı geldi. Bugün instagramda gördüğüm bir kitap kulübüne nasıl katılacağımı sordum. Sormaz olaydım. Cidden fight club'a katılmak daha az gayret gerektiriyor. Ben hayatımda böyle mal bir admin görmedim. Neymiş efendim, çok kişi istemiyorlarmış, çünkü öyle olunca konuşamıyorlarmış. İlk önce misafir olarak gitmem lazımmış. Masada yer olmazsa yan masada oturabilirmişim. :))))) Hayatımda böyle manyak bir grup daha görmedim. Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim. O benimle kafası uyuşmayan var ya... Aslında sonradan şunu fark ettim. Benim onunla kafamın uyuştuğunu zannetmem, aslında benim kafamda yarattığım bir ilüzyon. Ben kendi fikirlerime o kadar sıkı sıkıya bağlıyım ki... Bazen karşımdakinin fikirlerini bile kendiminkilere adapte edip yakınlık kurduğum yanılgısına kapılabiliyorum. İşte bu da benim meziyetim. Karşımdaki insanın ne kadar da toplama ve boş biri olduğu algısından uzaklaşıyorum böylelikle. 90'lı yıllardaki toplama bilgisayarlar çöpü çoktan boyladığına göre toplama adamların modası geçmiştir diye düşünüyorum. Birinden müzik zevki, bir başkasından ev dekorasyonu, diğerinden resim sevgisi, heykel ve seramik aşkı... Bi siktir ya... Gerçekten bir siktir...
7 Şubat 2018 Çarşamba
Ankara'dan bildiriyorum

24 Temmuz 2017 Pazartesi
Yalandan kim ölmüş...
11 Nisan 2017 Salı
Korku
Baş ağrısı, baş dönmesi, göz kızarması, halsizlik, mide yanması... Yorgun ruhun bedene yansıması... Psikologların sadece imaj, psikiyatristlerin sadece ilaç olduğunu anladığımdan beri onlardan umudu kesmemle birlikte tüm yaşam yükünün üzerime kalması. Yazar olmak istiyorsan öncelikle yaz derler. Yaşıyor sayılmak için de öncelikle yaşamalısın. Yoksa sabahları uyanıp, akşamları uykuya dalan bir organlar bütününden ibaretsin. Ailemi şanslı buluyorum. Çünkü çocukları var, kardeşleri, akrabaları... Düşününce onların yaşına geldiğimde benim hiç kimsem olmayacak. Belki o zaman bir kedi ya da köpek alırım. Ama köpeklerden korkuyorum. Küçük Esat'ta 5-6 tanesi üzerime saldırdığından beri korkuyorum. Öncesinde severdim. Aralarından geçip giderdim. O olaydan sonra korkuyorum. Köpekler konusunda en korktuğum da, bir gün köpeğim olursa, onu dolaştırmaya çıkardığımda sokak köpekleri ile kavga etmeye başlarsa, onu ordan kurtaramayacak olmam. Bırakır kaçarım. Galiba bu yüzden kedileri seviyorum. Galiba bu yüzden hiç köpeğim olmayacak. Ya da bir ailem...
28 Ekim 2016 Cuma
Anarşi
Sıvı kaybına yol açan gözyaşlarımın açığını kapatmak için gidip mutfaktan su alıp içiyorum ve bu kadar zor olmak zorunda mı diye düşünmeden edemiyorum. Şu "Akıllanmadıkça aynı şeyi defalarca yaşarsın" muhabbeti işte. Yapılması gerekeni bilirsin de kılını kıpırdatmak istemezsin ya... Aynen öyle. Olması gerekenlerle olanlar arasında geçen şu hayatımızda, verdiğimiz kararların ne kadarı gerçekten bize ait? Ne kadarında bir bütünlük var? Ne kadarını eylemlerle destekleyebiliyoruz?