22 Nisan 2016 Cuma

Neden delirdim?


Neden delirdim diye bir kitap yazmak istiyorum. Neden mi? Çünkü delirdim. Sadece bu yüzden... Başka da hiçbir açıklaması yok.
Çoğu zaman kendim de dahil olmak üzere insanları anlamakta zorlanıyorum. Kendimi sokakta oynayan çocukların yanına yanaşmaya çalışan köpek yavrusu gibi hissediyorum. Onların beni ciğerimden kan gelene kadar tekmeleyeceğini, kuyruğumu koparıp, beni zalimce taşlayacaklarını bile bile, o çocukları kendime benzetip yanlarına sokuluyorum. Onlar çocuk olmadılar. Ben oldum. Hatta o kadar çocuk oldum ki hep çocuk kaldım. Bu yüzden karanlık tarafa geçmediğim çoğu zaman o zihinlerinden neler geçtiğini anlayamıyorum. 
Bu yazımı sana ithaf ediyorum "Requiem". İçindeki karanlığa teslim olduğun gün aramızdaki tüm bağ koptu. Mistisizmin ve spritüalizmin seni özel bir insan yaptığını düşünsen de üzgünüm ama sadece bulanık olan zihnin bu saçmalıklarla daha da bulutlandı. İçine girdiğin boşlukta kaybolmamanı diliyorum ve seni sonsuza dek serbest bırakıyorum. Beni dahil edemediğin o karanlığın aydınlık olduğuna inanıyorsun ve yanılıyorsun. Her beni gördüğünde daha da hırslanıyor, yok olmamı istiyorsun. Bunu bakışlarından hissedebiliyorum. Dün bunu kelimelere döktün ve ipleri tamamen koparmak istedin. Seni anlıyorum. Sadece şunu bil, bazen fazla aydınlık karanlıkla aynı şeydir. Işığa bakamadığın zamanları hatırla. Senin için dua edeceğim. Üzgünüm ama bundan sonra senin için sadece bunu yapabilirim. Belki de en çok ihtiyacın olan budur. 

15 Nisan 2016 Cuma

Çay tabağında salata...


Yine mevsimlerden sonbahar... Ben bir aile şirketinde işe başlamışım. Şirkette toplam 12 kişiyiz ama şirket sahibi kendine CEO diyor, oğlu Genel Müdür, karısı Finans Direktörü, kızı da şirketin Uluslararası İlişkiler Direktörü :)))) Hayır zaten şunun şurasında kaç kişiyiz. Herkes müdür, herkes direktör. Bir tek benim ünvanım her zamanki gibi sorumlu. Yani baş sorunlu :) 
Finans Direktörünün görevi ay sonunda sigortadan kaçırdıkları paranın üstünü 0,1 kuruşuna kadar hesaplayıp, çalışanın avucuna yerleştirmek; efendime söyleyeyim iki oda bir salon ofisteki kameraları takip edip, çalışanlar ne yapıyorlar diye araştırma yapmak, cep telefonlarına zoom yapıp mesajları okumak; Mutfak ve Temizlik Müdürünü azarlamak ve yapılan alışverişlere burnunu sokmak filan gibi tamamen finansla alakalı konularla ilgilenmek. CEO'nun görevi uzun cümleler kurup çalışanı bayıltmak, kötü ve yaşlı espriler yapıp tüm çalışanların içini bayıltmak ve herkesi panikletmeye çalışırken kendisini panikletip götünü oradan buraya hoplatmak. Uluslararası İlişkiler Direktörü'nün görevi ise kötü İngilizcesiyle her boka burnunu sokup yapılan anlaşmaları bozmak, wc'de selfie çekilmek ve diyet yapmak. Genel Müdür'ün işleri o kadar genel ki, buraya yazacak bir şey bulamıyorum. 
Sana öğle yemeklerimizden bahsetmek isterim. Durumu tam anlamıyla "Doya Doya Şirketim" olarak adlandırabiliriz. Yapılan yemekler kişi başı bir avuç olarak hesaplanıp, salatalar çay tabağında, yoğurt 4 kaşık civarı tek kasede, makarnalar tatlı tabağında sunulmakta, yanlışlıkla şirkette et piştiğinde fazladan bir kaşık konulması durumunda Finans Direktörü, Mutfak ve Temizlik Müdürü'nün kalçasından o eti cerrahi operasyonla alıp yemeğe eklemekteydi. Tabii bu durum aile bireyleri için biraz farklı işlemekteydi. Bizimle asla ve asla yemeğe oturmadıkları gibi, bizden sonra kendileri için oğlak çevirttikleri doğrudur. Bir gün yanlışlıkla toplantı salonunun kapısı aralandı da bizim CEO'nun içinde bir Erol Taş varmış. Hep birlikte buna şahit olduk. 
Örneğin tuvalet kağıdı sorunsalı. Her gün 12 kişinin kullanması için 1 tuvalet kağıdı wc'ye yerleştirilir. Artık sabah erkenden sıçtın sıçtın. Sıçamadın seçenekler belli. Günlük tuvalet kağıdı hakkını doldurdun demektir. Bu arada şirketin velinimeti sayıldığı için tüm tuvalet kağıtları tabii ki Finans Direktörü'nün odasındaki kilitli dolaplar ardında saklanmaktadır.  
Daha çok uzun anlatırım ama daralıyorum biliyor musun... Kısacası bil istedim. Böyle boktan bir yer de var dünya üzerinde. İçinde barındırdığı 4 boktan insanı ihya eden, diğer tüm çalışanları sinir eden bir yer. Böyle yerler azalarak bitsin. Bir çok tekrarlayan dileğimden birisi de bu. 

14 Nisan 2016 Perşembe

Bombom şekeri


Kabiliyetsiz müdürlerle çalışmaktan bıktım. Sabah ofise giriyorum 55 yaş üstü emekli bir topluluk karşımda. Kapıyı açar açmaz, ılık ılık odaya sinmiş, leş gibi bir yumurta kokusu... Artık götlerini mi tutamıyorlar nedir osuruk dolmuş sanki odanın içi... Burada birisi çakmak çaksa hep birlikte ilk Türk uzay mekiğine rakip oluruz yeminle. TDK uzaya gidecek ilk astronota "Gökmen" densin buyurmuş. Burada Gökmen biraz zor ama Götmen fazlasıyla var. Ben de ofise ilk gelen, yumurta kokulu götlere "Götmen" densin diyorum. Hadi bakalım... Hodri meydan. Haliyle ilk iş, koşarak pencereyi açıyorum. Allahtan bacaklar uzun yoksa kapıdan pencereye gidene kadar ben sizlere ömür. Üzerine Raid sıkılmış hamam böceği gibi önce duraklar, sonra afallar, yerde ters dönüverirdim valla. Ofisteki bu kabiliyetsiz müdürlerden biri çok komik. Yani hep saydırırım ya müdürlere. Genelde aşağılık tipler olurlar. Bu öyle değil ya. Bildiğin geri zekalı bu. Hani geri zekalıya geri zekalı da denmez, ayıptır ya... İşte öyle bir vicdan azabı kendisi. Patronun da bir numaralı yalakası :) Kendisinin kişisel özellikleri bunlar... Tabii ki dahası da var. Konuşurken heyecanlandığında kekeliyor. Örneğin: "Numuneler nerede kaldı Götmen Bey?" "H-h-h-hangi numuneler?" Ya da mesela sinirlendiğinde bombomlaması. Evet bombomluyor. Şöyle ki: "Unuttunuz herhalde o gönderiyi Götmen Bey". "H-h-hayır unutmadım canım ne münasebet." Ansızın yumurta kokulu götünü sana dönüp ve başlar "Bom bom bom bom... Bom bom bom bom" :))))))) Şarkı söylüyor. Seni takmıyor ya. Mutlu o aslında. Çaktırmıyor :) İşte böyle yapınca tamam diyorum. Benden nefret ediyor şu an. Bir de bok atması meşhur. "Onunla Kart hanım ilgileniyordu" deyip kirli gözlüklerinin ardından patates patates dönüp telaşla bakması yok mu :) yumurta kokulu totonu ısırırlar senin. Götmen.