18 Nisan 2020 Cumartesi

Sosyal İzolasyon... Hiç öpmeyeyim canım ya...

          Ohooooooo... Kimler gelmiş yahuuu... Sosyal izolasyon, filasyon, dijitalizasyon, rothschild hanedanı, karantina, tontik Fahrettin Bey'in gözaltı torbaları, Instagramın zorlama canlı yayınları, 90'lı yılların ünlülerinin yayınlarda alınlarını izletmeleri, TV'de canlı osuruk skandalı, balkonda güneşlenme, evdeki malzemelerle uyduruk yemek tarifi denemeleri arasında gidip gelen şu hayatımız ne kadar renkli olabilecekse o kadar renkli işte bu aralar. 
         Kimbilir nerelerde olacaktık bu güzel Cumartesi gecesinde... Belki sevgililerimizle el ele ay ışığını izleyecektik. Belki de bir rock barda arkadaşlarımıza sarılıp zıplayarak bağıra bağıra şarkılar söyleyecektik. Geri gelecek mi bu yıllar? Kaç gün daha böyle devam edecek bu işler? İçimde durmadan yazma isteği... Herşeyin bir nedeni vardır derler. Bunun da nedeni bu muydu acaba? Yazmak yazmak ve yeniden yazmak. Özlememişim diyemem. Beş bilinmeyenli bir denklemde kaybolmuşken, yalnızlığına alışmaya çalışan bir çokları ve yalnızlığından muazzam keyif alan ben.
          Ciddi ciddi kaç gün oldu saymayı bıraktım. En sonuncu sevgilimi de evden postaladıktan sonra hayatıma mutlu mesut devam etmekteyim. O nedir öyle yahu? Evde ekstra eşyalar. Ne yicez? Ne içecez? Napıosun? Nerdesin? Ulan evin içinde nerde olabilirim maksimum? Yok bebişim hiç benlik değil bir arada yaşamalar. Beni de böyle sevin. Ne yapayım? Bana zor bu işler. Bu karantinada sekiz kitap bitirmiştim ben şimdiye. Neyse gider gitmez kendimi kitaplarıma verdim. Bol bol kitap, müzik, yoga, temizlik, yazılar... Ama bir burukluk da yok değil. Yani burukluğun nedeni yalnızlık değil. Yine başaramamanın verdiği bir yarımlık hissi. Olmuyorsa olmuyordur ama değil mi? Olduramayanlar utansın...