24 Temmuz 2017 Pazartesi

Yalandan kim ölmüş...


Yalandan kim ölmüş? Kimse. Peki sağ kalanları ne yapacağız? 
Yalan söylenip kandırılmayalı uzun zaman olmuştu. Yalanın en eğlenceli kısmı da yalan söyleyeni yakaladığın o eşsiz an... "Herşey çok güzel olacak" filmini izlemişsindir. Son sahnede Cem Yılmaz mutfağa gider. Çekmeceden bıçağı alır. Karısı için yoldan aldığı papatyaları mutfak tezgahının üzerinde doğrar, sonra hepsini avcunda salona getirir ve filmde karısı rolündeki Ceyda Düvenci ile yanında duran götoş sevgilisinin kafasına atar. Türk filmlerinde en sevdiğim sahnelerden biridir. 
Papatya doğratacak seviyede olmasa da kafada bardak kıracak derecede kandırıldım. 
Kendisiyle Fransız Kültür'de tanıştık. İlk gördüğüm an dedim bu benim dişime göre diye. Sonradan anladım ki Fransızca öğrenmek gibi bir derdi hiç yok. Karı kız bulmaya gelmiş. Böyle tiplerden de nefret ederim. Dans kursuna aklınca kız tavlamaya giden erkek portföyü. Ben de sevgilimden yeni ayrılmıştım ama hedefim sadece Fransızca öğrenmekti.  Ayrıca bu salaktan da hoşlanıyorum ama olmuyor. Sonradan öğreniyorum ki benim gelmediğim günler ikinci derse kadar bekleyip çıkıp gidiyormuş. Kurs bitti. İkinci döneme ikimiz de yarım yamalak devam ettik. Ben ayrıldığım sevgilime geri döndüm, evlenip her kezban kız gibi facebook umu filan resetledim. Konu kapandı. 
Eski eşimle evleri ayırdığımızın ilk haftası bana facebooktan mesaj attı. O da İstanbul'a gelmiş. Görüştük. Ona hiç iyi davranmadım. Yalan söyleyemeyeceğim. Mesela evlenip ayrıldığımı, sonra yeniden evlendiğimi, o dönem de boşanamadığımı taksit taksit anlattım. Sonra da bir gün iş bulup aniden İzmir'e döndüm ve bir daha onu aramadım. 
Taaaa ki, 2 hafta öncesine kadar. İstanbul'a gittim ve yeniden görüşmeye başladık. İlk başta bayağı tepkili olsa da sonradan düzeldi. Bir tek şey haricinde. Beni yalancı yatırıp yalancı kaldırıyordu. Yok efendim "Sen bana tüm hikayeyi anlatmadın." "Beni bırakıp çekip gittin". Bu konuşmaları saymazsak herşey iyi gidiyor gibiydi. Ertesi hafta o İzmir'e geldi. Dönme dedim. Yok dönmek zorundayım dedi. Cuma akşamı ben döndüm diye mesaj attı. Sonra arayınca da bir ton detay verdi. İşte "Susurluğa kadar bilmemkim kullandı. Benim halim yoktu bin burdan git evine dedim arkadaşa" Falanlar Filanlar. Neyse...
Ertesi gün buna Urla'dan fotoğraf gönderdim. "Nerdesin sen?" yazdı. Bu panik sorudan bir bokluk olduğunu anlamalıydım. Biraz geyik yaptık. Konu kapandı. Akşam arkadaşlarla Çeşme'ye gittik. Her zaman gittiğimiz mekana uğrayalım dediler. "Yok ya" dedim. "Farklı mekanlar keşfedelim." Gece 3'e kadar Alaçatı'da takıldık. Sonra dedim ki: "Hadi gidelim." Bu defa da onlar "Yok uykumuz geldi" filan geyiği yaptılar. "Çevirme vardır şimdi, gidelim bence" deyince onlar da ikna oldu. Mekana gittik. İçeri girdim. Barın yanından geçiyorum ki kimleri göreyim? Fransız Kültür. 3 kız 3 erkek eğleniyorlar. O masada duran içki şişesini kafasında patlatmak istemedim mi? İstedim. O kızları ellerinden tutup tırnaklarıyla birbirlerinin yüzünü çizdirmek istemedim mi? Vallahi de istedim. Ama ne yaptım? Önce beni fark etmesini bekledim. Sonra gülümsedim. O gülümsemede bir dünya alt metin vardı. "Şimdi sıçtın işte." "Bittin oğlum sen." "Bu beni son görüşün." "Kendi bokunda boğul" vs. Daha çok yazarım da gerek yok. Sonra el salladım ve gittim. Biz arka taraftaki masalardan birinde 3 kişi eğlenirken, arkadaşlarım da çocuğu sürekli yakın markaja alarak kankalık görevlerini yerine getirdiler. O da en sonunda dayanamayıp bizim masaya götünü döndü. Sonra tüm arkadaşları gitti, bu hala masada öyle mal gibi dikiliyor. Bırakıp kaçtılar mı, evlatlık mı verdiler bilmiyorum. Tek bildiğim o geceden sonra ne benim onu, ne de onun beni bir daha arama ihtimalinin olmadığı... Bir his kulağıma şöyle fısıldıyor: "Bu onu son görüşündü".  Sana tavsiyem Fransızca öğrenmek dışında bir amacın varsa Fransız Kültür'e gitme. S'il vous plait. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizde içinizden ne geliyorsa yazın... Ben öyle yaptım...