9 Şubat 2019 Cumartesi

Your ego is my lego


Mierhabalarrrr kanalıma hoşgeldiniz... Kim okuyor acaba bu yazdıklarımı cidden bu da apayrı bir merak konusu :) Ben baya baya biz bizeyiz diye düşünüyorum. Merak demişken, kedim limon her boku merak ediyor. Aklına gelebilecek her boku... Hangi odaya girsem orda. Odaya değişik bir eşya geldiğinde bu ne lan yine ne getirdin diye dik dik eşyaya bakıp snif snif koklamaya başlıyor. Hele bir tane oyuncak ayı var, en azılı düşmanı. Hayvanı koyduğum yerde asla bulamıyorum. Sürekli yerlerde sürünüyor, geçmiş hayatında ne bok yediyse, limonun mazlumu olmuş vaziyette. Şimdi bu odaya geldim. Odaya daha önce 1 kere bile girmişliği yok, ben buraya ayak bastığım saniye, ne bok yiyor bu gerizekalı evimin odasında diyerek koşa koşa geldi ve durumu teftiş etti. Sonunda bu çalışmadan dili damağı kurumuş olacak ki, koşarak mama kabına gidip önce suyunu içti, sonra mamasını yedi. Ardından sıçıp ortalığı bok kokutmayı da ihmal etmedi tabii ki. Hayat hep öyle güllük gülistanlık değil. Shit happens. 
Her neyse esas konumuza geri dönelim. Geçenlerde aklıma garip bir düşünce geldi. Biz, kendimiz için çok önemliyiz. Etrafımıza çizdiğimiz çemberin içerisine yerleştirebileceğimiz sınırlı sayıda kişi için de hatrı sayılır bir önem teşkil ediyor olabiliriz. Ancak bunun nedeni de bizim önemli olmamız değil, o etrafımızdaki kişilerin yine kendilerinin önemli olmaları ve bu önemli olma hissi konusunda bizim onları bir şekilde motive ediyor olmamız. Aslında herkes kendisi için çok önemli olmakla birlikte mevzu bahis konu kendi durumumuzu tehdit edecek bir seviyeye eriştiğinde, çoğunlukla onun önemini siktir edip kendimize odaklanmak konusunda tereddüt etmiyoruz. Bazı istisnai durumlarda, örneğin diğer kişinin kendimizden bile önemli olduğunu düşünmemiz söz konusuysa, böyle bir aşamada bile yine kendimizi düşünüyoruz demektir, çünkü kendi yaşantımız diğer birey olmadan pek bir tatsız olacaktır ve bu bağımlı ilişki sonucunda hayatımız katlanılmaz olacağı için yine kahrolası bencilliğimizden ötürü ona bir şey olmamasını dileriz. Aslında dönüp dolaşınca düşündüğümüz yine kendimiziz. İnsanoğlu çıkarcı ve bencildir. Kendisine ait herhangi bir şeyi paylaşmak, harcamak ya da kullanmak her zaman daha zor gelir. Başka birinin vaktini anlattığı saçmalıklarla kolayca harcayabilir ama kendi vaktini asla harcamak istemez. Kendi parasını kasa kasa harcarken, başkasının parasını neye harcadığı genellikle pek de umrunda olmaz. Geçenlerde Berrak Yurdakul'un bir konuşmasına denk geldim. Söyleşi sırasında bana oldukça enteresan gelen ve ardından beni uzun süre düşündüren bir örnek verdi. Sıkıntılarımıza ve sorunlarımıza odaklanırken sürekli 'Bu benim başıma gelemez', 'Nasıl olur!' diye hayıflandığımızı ve kendi sorunlarımızı aşırı derecede önemsediğimizi söyledi. Ama başka birinin sorununu dinlerken, çoğu zaman üzülüyor gibi yaptığımızı, asla kendi sorunumuza üzüldüğümüz gibi üzülmemizin mümkün olmadığını anlattı. Yani kısacası kendi sorunumuza başkasının sorunu gibi yaklaşıp, kendimizi yalnızca karşımızdaki kişi kadar önemli görebilirsek ve egomuzu yok sayabilirsek, bu hassasiyet birden ortadan kaybolur. Bu konuşma zihnimde bir şimşek çaktı. Pazarlama harikası ve yüzyılın buluşu olan kredi kartlarını düşündüm. Elimle tutup gözümle göremediğim o paraları kolaylıkla harcamamın nedeni tam olarak da buydu. Kartı ben ödüyorum ama ortada gözle görülen bir para yok, o nedenle rahatlıkla harcıyorum. Kısacası kendi paramı harcamıyorum bu nedenle de harcarken kesinlikle cebimdeki parayı harcadığım anki kadar sorun etmiyorum. Sonra borçlar kabarıp da bir tarafıma kaçınca aaaa bunlar benim borcum diyorum. Her halükarda esas konumuza geri dönersek, başkasına ve kendimize davranışımızı bir ortak müşterek de buluşturabilirsek, bu dünya daha yaşanası bir yer olacak. Bunun garantisini şimdiden veriyorum. Ama kime veriyorum. Al verdim sana okur. Sıkı tut bırakma. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizde içinizden ne geliyorsa yazın... Ben öyle yaptım...