8 Mayıs 2015 Cuma

7 Kocalı Hürmüz

İlk kocamdan ayrıldığım dönem... O ne ya? Duyan da Rıdvan Kılıç'tan ayrıldım, Sinan Engin'den çocuk yaptım, onu boşadım Mahsun'la sevgili oldum, hızımı alamayıp Soner Yapcacık'la evlendim, Tuncak Kıratlı, Gökhan Şükür derken hepsini boşadım Nihat Doğan'la lahmacun tadında bir aşk yaşadım, finali de türkücü Onur Şan'la evlenip boşanarak yaptım sanacak. Aslında yakın sayılır. Yani ileride bir Seda Sayan olmayı düşünüyor muyum? Büyük konuşmamak lazım derim :) 
Benim hikayem özetle şöyle: İki evlilik. İlki 1 yıl, ikincisi 8 ay. Neyse en başa dönersek... İlk kocamdan ayrıldığım dönem. 1 yıllık kabusun ardından insan içine yeni yeni çıkıyorum. Ömrümü yiyen akraba ziyaretleri, ıvır zıvırdan kurtulup arkadaşlarımla takılmaya başladım. Kendime 1+1 tam anlamıyla bir bekar evi tuttum. Doğum günümde hep birlikte, kalabalık, güzel bir kutlama yapmak istedik. Ben herkese şöyle bir mesaj attım. Benim evde parti var, istediğinizi getirin gelir. İnsanların istediklerinin bu kadar abuk olacağını düşünemedim tabii. Eşeklik bende... Benim o göt kadar evime 30 kişiyi bir şekilde sığdırdık. Yedik, içtik, sıçtık. Dairenin kapısı sürekli sonuna kadar açık, eve girip çıkan insanın haddi hesabı yok Çeteresini tutamaz olduk. Kafalar zaten çok güzel. 1 arkadaş geldi bana kapının önüne birisi çiçek bırakmış dedi. Gittim baktım. Dev gibi mermer vazo, içinde de yapma çiçekler... Herkes şok! Ulan diyoruz bu kimden geldi? Kimden geldi? O kadar ağırdı ki, akşama yataklara işeme riskini göze alarak, döndüre döndüre 3 kişi salona kadar sürükledik. Millet tarafından "Oooooo Kart... Anlayalım Kart... Kim gönderdi? O ne be dana kadarmış!" gibi söylemlere maruz kaldım. Bir yandan da gizemli Romeo'yu merak ediyorum. Neyse o gece çiçeğin sahibinden haber alamadık. Parti bitti, herkes evine gitti. Benim yüzümde kocaman bir gülümseme, uykuya daldım. Ertesi sabah bütün kızlar aradı. Hepsi aynı şeyi sordu: "Kim göndermiş çiçeği?" "Haber var mı mermerciden?" Bir hafta boyunca kimin çiçeği göndermiş olabileceğine dair beyin fırtınası yaptık.
"Eski kocan mı gönderdi acaba?"
"Iyyykkk yok lan ne alaka"
"Apartmana girerken akşamları asansörde kesiştiğin çocuk olmasın?"
"Yok be öküz kılıklı bir şey o."
Eski sevgililer, iş arkadaşları, aynı yerde yaşayan yakışıklılar, uzak, yakın tüm ihtimaller gözden geçirildi. Hala haber yok.
Bir akşam işten eve geldiğimde, bizim kapıcı Ali Bey beyaz atletiyle kapıda belirdi.
"Kart Hanum, eyi ağşamlar"
"İyi akşamlar Ali Bey."
"Kart Hanum, ben kesünlükle eminüm süzde değüldür ama bizüm aşağuda doğtor bey var. 1 haftadur kapının girüşündeki vazosunu arıyör. Ben gene de bir sorayım dedüm."
Başta anlayamadım. "Yok bende vazo filan" dedim, kapıyı kapattım. Sonra salonun köşesinde duran dikili taş gözüme ilişti. Hemen Ali Bey'i aradım. Adamın yüzündeki o dehşet dolu bakışları asla unutmayacağım. :)))) Mermer parçasını beraber döndüre döndüre dışarı çıkardık. Ali Bey duruma anlam veremedi. Ali Bey sana bari buradan yazayım. O gün sana söyleyemedim, hafif şoktaydım. Ben hırsız değilim Ali Bey. Beni haftalarca kekleyen bazı gerizekalı arkadaşlarım olabilir. Ben de onlara inanacak kadar salak olabilirim. Ama çok şükür henüz muayenehanenin çiçeğini çalıp da gizli hayranım kapıma bırakmış diyecek noktaya gelmedim. Bu da böyle biline... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizde içinizden ne geliyorsa yazın... Ben öyle yaptım...